DEĞERLER EĞİTİMİ SORUN MU ÇÖZÜM MÜ?
Öğretim programlarının güncellenmesi ve yenilenmesiyle birlikte milli ve manevi değerlerin önemi artmış, tüm kademelerde bunların yerleşmesi ve kalıcı olması öngörülmüştür. Ancak değerler eğitimini incelemeden önce Bakanlığımızın konu hakkındaki açıklamalarını hatırlamakta fayda var:
“Bakanlığımız, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyindeki öğrencilerin toplumun duygu, inanç, öncelik ve değerlerinin farkında olmasını amaçlamakta, milli ve manevi değerleri özümsemiş olması yönünde çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda öğretim programlarına milli birlik ve beraberlik ruhumuzu ayakta tutacak değerlerimizi yerleştirerek güncelleme çalışmaları yapılmıştır.”
“Değerlerin kalıcı ve anlamlı olabilmesi için dersin kazanımları ve konularla ilişkilendirilmesi gerekliliği, aksi durumda sadece konu bağlamından kopuk kelimeler olarak kalabileceği endişesinden hareketle, öğrencilere aktarılması hedeflenen değerler her dersin doğası ve kazanımları göz önünde bulundurularak belirlenmiştir.”
“Öğretim programlarında vatan sevgisi, nezaket ve görgü kuralları, sabır, adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık ve özgür düşünebilme, dürüstlük, misafirperverlik, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik, vatanseverlik gibi birçok değerin işlenmesi ile birlikte sınıf ortamında uygulamalarla hayata geçirilmesi ve davranışa dönüştürülmesi hedeflenmektedir.”
Yenilenen müfredatın yapısına baktığımızda değerler eğitiminin, bazı derslerde içerik olarak kapsamlı bazılarında ise sadece başlıktan ibaret olduğunu görmekteyiz. Bu minvalde, kazandırılması hedeflenen değerler ilkokulda 8 ila 34, ortaokulda 8 ila 38, lisede ise 5 ila 40 arasında değişmektedir. Buradaki temel sorun, zorunlu eğitim öğretim hayatı boyunca değerlerin, tüm kademelerde ortak ve bütüncül bir çerçevede ele alınamamış olmasıdır. Örneğin ilköğretim matematik öğretiminde değerler eğitimiyle ilgili olarak “Matematik dersi kapsamında öğretilen konuların gerekliliği bireyin kendi kişisel değerleriyle yakından ilişkilidir. Bu değerlerden bazıları Adalet/adil olma, Bilimsellik, Esneklik, Estetik, Eşitlik, Hoşgörü, İşbirliği, Öz kontrol, Özgürlük, Özgüven, Özsaygı, Paylaşma, Sabır, Saygı, Sorumluluk ve Tasarruftur” açıklaması bulunurken, ortaöğretim matematik öğretiminde “Milli, manevi, kültürel ve evrensel değerlerimiz programda ilgili kazanımlara açıklama olarak yazılmıştır. İktisat, kanaat ve şükür, hayat ve anlamı, tutumlu olma, çevre bilinci ve toplumsal duyarlılık değerleri öğretim programının kazanım açıklamalarında doğrudan yer almıştır” açıklaması yer almaktadır. Birinci açıklamada değerlerin, kazanım olarak dersin kendisiyle nasıl bir ilişki kuracağı sorunu ortaya çıkarken, ikinci açıklamada değerlere getirilecek farklı yorum ve işleyişlerin, dersin öğretiminde nasıl bir karşılık bulacağı sorunu ön plana çıkmaktadır. Aynı zamanda değerlerin, farklı kademelerde (en azından belirli noktalarda) uygulama ve yorum farklılığına yol açabilecek olması, somut veya soyut birçok pencere açılarak değerlerin kazanımının güçleştirilebilecek olması da irdelenmesi gereken sorunlardan birisidir. Çünkü Milli Eğitim Temel Kanunundaki “Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren” ibaresi, değerler konusunda bizi çok fazla ayrıntıya ve başlığa sevk etmektedir. Çok fazla sayılabilecek değerlerin belli safhalarda ortak bir metne ve içeriğe dökülmesi elzemdir ki bunlar da kazanımı teşkil etmektedir. Halbuki bütün kademelerde ortak bir organizasyonla ele alınması durumunda, değerler eğitiminin kazanım ve uygulama anlamında gelişimi daha sağlıklı olarak takip edilebilecektir.
Peki yenilenen ve güncellenen müfredatın ışığında, değerler eğitimiyle ne amaçlanmaktadır? Programda buna cevaben şu ibare kullanılmıştır: “Öğrencilerin genel anlamda sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik geliştirmelerini sağlamak” Buna bağlı olarak değerler eğitiminin (program bakışıyla) sadece önemli ve dikkat çekici unsurları ele almadığı, toplumsal meselelerin geneliyle ilgili olduğu gözükmektedir. Ancak değerlerin kazanıma dönüştürülmesi konusunda pedagojik olarak ufak tefek sıkıntılarla karşılaşmıyor değiliz. Örneğin, “ekmek israfını önleme konuları vurgulanır” ifadesinde yaşantıyla ve deneyimle öğrenme becerisinden uzak, öğretici bir yaklaşım görülmektedir. Bunun gibi pek çok kazanım örneğini, programı inceleyen eğitimcilerimiz görmüşlerdir. Sonuç olarak böylesi bir kazanım, sözel ve didaktik olmakla kalmayıp, birey açısından uygulanabilirliği özellikle ilkokul kademesindeki öğrenciler açısından soyut olacaktır. Öğretici eğitim sadece değerler eğitiminin bir sorunsalı mıdır, tartışılır. Eğitim sistemimizin geneline baktığımızda halen didaktik unsurların ve kazanımların göze çarptığını görebiliriz.
Okullarımız sadece öğretim açısından değerlendirilmemelidir. Aslî unsur, her zaman eğitimdir. Eğitimin de okullarda kök salabilmesi için zemini ahlak ve medeniyete dayalı, şuuru ve bilinci açık bir eğitimci profili çizmek gerekir. Bizim burada değerlendirdiğimiz şey değerlerin sıkıntılı olması değil; uygulanabilirliği, kapsamlılığı ve bütüncüllüğü konusunda gördüğümüz eksiklikleri izah etmektir. Buradan hareketle, müfredatta gördüğü eksikliklere binaen, meslektaşlarımızın değerler konusunu belki de kendileri daha somut, anlaşılır ve kazanımı elde etme açısından uygulanabilirliği yüksek bir seviyeye çıkarmaları gerekecektir. Çünkü yukarıdaki belirttiğimiz şu ifade pedagojik olarak gelişimini eğitimcinin eliyle gerçekleştirecektir: “Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren” Buradaki temel kavramların içerisine, değerleri başlıklarıyla beraber sokabilecek ve geliştirecek olan onlardır.
Değerler eğitiminin içerisindeki kavramları inceleyecek olursak, bazı kavramlar konusunda kafa karışıklığı olmaktadır. Bunların içinde, “özgüven, farkındalık, özsaygı” vb. ifadeler yer almaktadır. Bunlar ve bunlara benzer kavramları değer olarak mı, beceri olarak mı yoksa kişisel gelişim ögesi olarak mı değerlendireceğiz? Açıkçası bu belirsizliğin çözülmesi gerekmektedir. Bu belirsizliğin çözülmesi için de değer, beceri ve kişisel gelişim tanımlarının ayrışması lazımdır. Bu ayrışma yapıldıktan sonra ortaya konacak olan ve tüm öğretim kademelerinde ortak yapılması öngörülen değerleri, öğretmen-veli-okul işbirliği içerisinde, rol dağıtımı yapmak suretiyle gerçekleştirmek gerekmektedir. Bu değerler için de her kademeye özel etkinlikler planlamak, iyi ve etkin örnekleri paylaşmak icap eder. Değilse her bir dersin içerisine yığınla farklı değer sokmak çözüm olmayacaktır. Gelişimsel değil, soyut ve yerinde sayan bir eğitim ortaya çıkacaktır.
Son olarak, bazı derslerin değer öğretiminde, öğretmenin rol model olarak belirleyici bir unsur olmasına dikkat çekilmiş ancak öğretmenin bu görevi sırasında nasıl bir yöntem ve beceri geliştireceği müfredatta yer almamıştır. Çerçeve programlarda böylesi sorunlar aslında öğretmenler açısından çok farklı uygulamalara sebebiyet vermekte ve yanlış anlaşılmaları çoğaltmaktadır. Net bir öğretmen rolü, farklı kademelerde oluşturulacak ortak değerler haznesi, didaktik olmayan somut örnek ve olaylarla değerlerin kazanımı ve değerler eğitimi pedagojisiyle en başından beri bahsettiğimiz sıkıntıların çözülmemesi için bir sebep yoktur.
Mahmut Said CELAYİR (Mekteb-i Üsküdar Dergisi, Sayı:10)