Değerli eğitimci arkadaşlarım, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Milletler, öğretmene verdikleri değer kadar yükselmiş ve ilerleme kaydetmişlerdir. Tarihimizin en şanlı dönemleri; eğitimcilerin, el üstünde tutulup layık olduğu itibarı gördüğü dönemlerdir. Günümüzde de eğitime ve eğitimciye önem veren ülkelerin, refah seviyelerini artıran ülkeler olduklarına şahit oluyoruz.
İşte bu ülkelerden birini ziyaret ettiğimde, dikkatimi çeken en önemli hususlardan biri; Her şey bir öğretmenle başlar, sözünün muhtelif yerlerde dikkat çekici bir şekilde karşıma çıkması olmuştu. Bu ifade, eğitime ve eğitimciye verilen kıymeti çok veciz bir şekilde anlatmaktadır. Hepimizin hayatında bir şeyler ya bir öğretmenle başlamış ya da bir öğretmenle başlayamamış nihayet bulmuştur. Hayatta ne yapabildiğimizi, neleri başarabildiğimizi düşündüğümüzde, bunu borçlu olduğumuz kişilerden biri de öğretmenimizdir.
Yapılan araştırmalar bize şunu göstermektedir ki bir öğretmen, meslek hayatı boyunca 3000 öğrenciye temas ederek hayatını etkileme fırsatı bulmaktadır. Bunun dolaylı etkilerini göz önüne aldığımızda ise on binin üzerinde insana ulaşabilen bir kişiden bahsediyoruz. Bu yaşayan bir öğretmen için ön görülen sayı. Bir de Mahir İz, Nurettin Topçu gibi hem hayatında aktif hem de dünyasını değiştirdikten sonra da etkisini devam ettiren öğretmenler söz konusu olduğunda bu etki, çok daha geniş bir alana yayılmış olmaktadır. Milletlerin ve kişilerin hayatında bu derecede tesir gücüne sahip meslek sayısının, sınırlı olduğunu düşünüyorum.
Değerli Hocalarım,
İnsanların hayatına bu denli etki etme fırsatına sahip olmak, bizlere de mesuliyetler yüklemektedir. Şunu unutmayalım; hiçbir eğitim sisteminin kalitesi eğitimcilerinin kalitesini geçemez. Şartlar ne olursa olsun faydalı olmak isteyen bir eğitimci, bunun zeminini oluşturmayı başaracaktır. Tarihimiz, bu hususta birbirinden güzel örnekler ile doludur. Hepimiz şunu çok iyi biliyoruz ki; doğru ve iyi eğitimi, büyük ve mükemmel binalar değil, büyük ve iyi insanlar verir. İnsan, insanın gölgesinde yetişir. Şahsiyeti, şahsiyet inşa eder. Şayet eğitimci açısından güçlü bir şahsiyet söz konusu ise güçlü şahsiyete sahip bir nesil de yetişecektir.
Eğitim dört duvar bir sınıf içerisinde gerçekleştirilen bir faaliyet değildir. En azından sadece bu değildir. Ülkemizin bu günlere gelmesini sağlayan ve pek çoğumuzda dolaylı olarak emeği olan; Nurettin Topçu, Mahir İz, Celalettin Ökten, Mahmut Bayram gibi hocalar, devrin şartlarında tüm imkanları zorlayarak, eğitimci kimliklerini hayatlarının her aşmasına taşımış, hedeflerine dört duvar, bir sınıf içerisinde ulaşamayacaklarına inanarak gayret etmişlerdir. Onlar nesil yetiştirme derdiyle kâh Çamlıca Korusu’ nu, kâh evlerini, kâh bir vapur köşesini, kâh bir sivil toplum kuruluşunu, mektep olarak görmüş, öğrencileri ile oralarda da bir araya gelerek misyonlarını icra etmişlerdir. Hiç bir ek ders, yan gelir, ikinci iş kaygısı olmadan tüm vakitlerini öğrencilerine, dolayısı ile Türkiye’nin, ümmetin geleceğine vakfetmişlerdir. Öğrencilerinin; “Hocam ailenizden çok bizimle vakit geçiriyorsunuz neden böyle yapıyorsunuz” diye sorgulamalarına; “Evladım benim için talebe evlattan evladır, bir Hocanın, idealini mefkuresini devam ettirme hususunda talebenin vefasız çıkma ihtimali, evladın vefasız çıkma ihtimaline göre daha düşüktür. Onun için sizinle daha fazla meşgul oluyorum” diye cevap vererek ideallerini, aşklarını ortaya koymuşlardır.
Onların ve ecdadımızın vizyonunu gösterme açısından Ahmet Hamdi Tanpınar’ın; şu tarifi çok kıymetlidir: “Cetlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş, ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu. Duvar, kubbe, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder, Muradiye’de düşünür ve Yıldırım’da harekete hazır, göklerin derinliğine susamış bir Kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler. Hepsinde tek bir ruh terennüm eder.” İşte bugün sadece eğitimde değil tüm alanlarda ihtiyacımız olan bu anlayıştır. Her türlü imkana sahip olduğumuz günümüz dünyasında, en büyük ihtiyacımız, taşa bile tesir eden ruh ve imana sahip olmaktır.
Mehmet Akif Ersoy’a atfedilen; “İz bırakanlarla senin aranda basit bir fark var; onlar ömür boyu gayret ediyorlar; sen ise ömür boyu hayret ediyorsun” sözü bize ne yapmamız gerektiğini anlatan çok veciz bir ifadedir. İgeder gönüllüsü eğitimciler olarak bizler, hayret makamından gayret makamına hızla geçmeliyiz. Nurettin Topçu’nun; “Kırk yıl öğretmenlik yaptım. Sınıfa her girişimde mabede girer gibi girdim. Hiçbir derse abdestsiz girmedim” sözünü hayretle söyleyen değil kendi hayatında karşılığının olması için gayret eden eğitimciler olarak çabalamalıyız. Bundan kırkı yıl sonra nasıl bir nesil olsun istiyorsak biz bugün o nasılın karşılığı olan muhtevanın ete kemiğe bürünmüş hali olmak durumundayız. Liderlerin özellikleri anlatılırken şöyle bir tanım kullanılmaktadır; “Lider, istediği değişimin kendisi olmalıdır.” Eğitimciler de bir toplumun öncüleri, önde gelenleridir, lideridir. Dolayısı ile nasıl bir gençlik nasıl bir toplum hayal ediyorsak nasıl bir değişim görmek istiyorsak biz eğitimciler bunun ete kemiğe bürünmüş hali olmak durumundayız.
Değerli eğitimci arkadaşlarım,
Bizlerin mesleğimizi icra ederken sahip olduğumuz bilinç, dikkat ve adanmışlık; öğrencilerimiz için, bizlerin bireysel yolculuğumuz için, ülkemizin ve insanlığın geleceği için çok büyük değer ve anlam ifade etmektedir. Bu sorumluluk bilinci ile hareket edeceğimiz bu yeni dönemin İGEDER’ e ve ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Bugüne kadar İGEDER’ e emek veren tüm gönüldaşlarımıza teşekkür ediyorum.
İdris TOPÇUOĞLU, İGEDER Yönetim Kurulu başkanı
19 Mart 2022 Cumartesi
Comments are closed.